15 Aralık 2011 Perşembe

Van Depremi Komplo Teorisi mi ?


Bilindiği üzere doğunun serhat şehri Van’da yürekleri burkan ve tüm Türkiye’yi derinden sarsan bir deprem meydana geldi. Deprem henüz yaşanmıştı ki kendini ulusalcı ya da Türk milliyetçisi zanneden bir zümre adeta uzaktan kumandayla emir almış gibi
Dünya’nın her bir yanından sanal âlemde ve TV kanallarında yayınladıkları mesajlarla sarf ettikleri sözlerde, bilindik ırkçı ağzı konuşturdular.
Aynı şekilde karşı cephede de kendilerini Kürtlerin tek temsilcisi olduğunu zanneden kendilerini Kürtlerin ulusalcıları olarak gören ırkçı zümre yine uzaktan kumandayla emir almış gibi ırkçı Ağızla konuşuyorlar.Sanki sadece depreme yardımı Kürtler yapıyormuş gibi hava estirmeye çalıştılar.
En son 1999 Marmara Depremini yaşadım. Sadece bizim kuzey mahallesinde 596 kişi yaşamını yitirdi. Sadece bizim aileden 6 kişiyi kaybettik. Nerede bir deprem görüntülerini görsem haberlerde izlesem, aklımda kalan, acı, feryat ve figanlar ne kulaklarımdan, nede gözlerimin önünden gitmemiştir.
Depremin yıkıcılığı ve sonrasının zorluğu bir yana, beni düşündüren şeyleri paylaşmak istiyorum. Bilindiği üzere Kâinata, Evren, Dünya ve nihayetinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya şekil vermek isteyen bir ‘Jandarma’ (ABD) gerçeği var. Bu gücün okyanuslar ötesinden bu bölgelere gelip müdahalelerde bulunmasındansa bir başka gücün müdahaleci olma gereksinimi doğmuş ve Türkiye, ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki “elçi’si” konumuna getirilmiştir. Öyle ki Türkiye, Davos’tan bu yana buralardaki rolünü tüm bölgelere öyle veya böyle ilan etmiştir. Hiçbir engelin çıkmaması durumunda da Türkiye, lider ülke durumuna getirilecektir.
Bu lider ülke olacak müdahaleci güç, aynı zamanda komşularına da kafa tutan bir pozisyonda olmuştur ki başbakanının yapısı da yani Kasımpaşalılığı da daha çok ön plana çıkarılmıştır.
Türkiye, bunca kabarmalarla, bölgede bir güç olduğunu değişik biçimlerde ortaya koymak istemiştir. Erdoğanlı iktidar, kıvrak danslarıyla bir yerde mazlumun yanında olduğu görüntüsü çizerken, diğer yandan da sömürgeciliğin iyi bir elçisi olduğunu kanıtlamalı ki hem bölge halkları nezdinde iyi bir ‘Müslüman’ olduğunu göstersin, hem de sömürgecilere ne kadar sadık olduğunu.
Hal böyleyken, ABD’ nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmesinin önünde hiçbir engel ve güç olmamalıydı. Normal şartlar da bütün bölgeyi dize getiren Erdoğan, PKK’yı dize getirmeliydi. Ama olmuyordu. PKK’nin en son Çukurca eyleminde de görüldüğü gibi on sekiz ayrı yere birden baskın düzenlemesi, bütün dünyayı şaşkına çevirdi. Nasıl olurda, adına “şaki, eşkıya, terörist dedikleri üç beş çapulcu” bu eylemi yapabildi, dediler. Buna bir dur denilmeliydi. Aksi halde, ölen asker ve polislerin ardından gerçekleştirilen “Şehit yürüyüşleri” kontrol edilemeyecek ve içinden çıkılmaz bir hal alacaktı. Erdoğan her ne kadar “basına ayar verdiyse” de, “şehitler ölmez” yürüyüşlerinin önünü alamadı
Şimdi sıra depremle ilgili komplo teorisi görüşüme geldi.
Düşünsenize; Koskoca bir Türkiye bütün dünyaya kafa tutuyor ve “üç beş çapulcu” diye adlandırdıkları bir örgüt, gelip dünyanın altıncı büyük ordusuna sahip ülkenin yüzlerce asker ve polisini bir anda yok edebiliyor. Bu düşünce Ortadoğu’da hesapları olan bütün ülkelerin aklına gelmiştir. Buna göre akla gelen diğer önemli bir nokta ise, “öyleyse Türkiye bir hiçtir”, düşüncesi oluyor. Ardından gelen sorulardan birisi de; bir örgüt ile baş edemeyen bir Türkiye nasıl olurda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın elçiliğine soyunabilir ve yürütebilir, temelindedir.
İşte tüm bu soruları, büyük şef ABD’de sordu ve mevcut algı bir “ilahi güç” ile gündem değiştirme yoluna girildi. Öyle bir şey olmalıydı ki, hem mevcut siyasal süreçte Kürt halkına bir “ilahi uyarı” verilmeliydi, hem de Türkiye gündemi, baskınların yarattığı tahribattan kurtarılmalıydı. Bunu yapacak tek güç ise tabi ki ABD’dir.
ABD, bir şeyin olmasını istediği anda “ol” der ve istenilen şey anında oluverir, diye bilinir. Ve ABD , Van’da hareketlendi ve Deprem yarattı.
Nasıl mı?
Bilindiği üzere ABD, diğer bütün konularda olduğu gibi Teknoloji ve İstihbarat konusunda da, diğer ülkelere göre imkânsız ve akıl almaz denilecek bir boyutta gelişmiştir, birinci sıradadır. Teknolojiyi kullanabilmek ve onu insanlık üzerinde deneylerle ilerletmek ancak bir sömürgeci zihnin tasarlayabileceği ve uygulayabileceği iştir. ABD tarafından kurulmuş, kısa adı HAARP ( High Frequency Active Auroral Research Program – Yüksek Frekenaslı Aktif Auroral Araştırma Programı ) olan teknolojik bir kurum var. Bu kurum Alaska’da kuruludur. Alaska’nın seçilmesinin nedeni buranın, dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel bir kesişim bölgesi olması olduğu gibi ”Auroral” denilen ışımaların en yoğun yaşandığı bölgedir de. Bu yerin seçilmiş olmasındaki diğer önemli neden de, buradan dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilme şansının olmasıdır. Auroral; bir gezegenin manyetik kutupsal bölgelerinde atmosferin yüksek katmanlarında gezegenin manyetik alan çizgileri boyunca hızlandırılan elektronların uyardığı atomlardan oluşan ışık huzmeleridir.
Mesela, Dr.Nick Begich ve Jeane Manning’in derlemelerinin yer aldığı Angels Don't Play This HAARP-Advencis in Tesla Technology ( Melekler, HAARP ile Oynamaz) adlı kitapta, HAARP projesinin amaçlarına ve yapabileceğine ilişkin iddialar ileri sürülmüştür. Ne hikmetse ABD Hükümeti bu korkunç iddiaların hiç birisi hakkında, aksi tek yorum dahi yapmamıştır.
Şimdi, HAARP karşıtı açıklamalara ve bu teorileri destekleyen olaylara bakalım.
Buna göre HAARP teknolojisi;
1. İklimleri değiştirebilir.
2. Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
3. Ozon tabakası ile oynayabilir.
4. DEPREM yaratabilir.
5. Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
6. Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
7. Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.
Görüldüğü üzere ABD’nin HAARP projesi istenildiğinde uygulanabilmekte ve yukarıdakileri ve “tersini” de yapabilmektedir.
Yukarıda sıralanan maddelere göre bir değerlendirme yapacak olursak eğer (ki bu değerlendirme Gültekin Avcı’nın İstihbarat Teknikleri adlı kitabında da mevcuttur)
1. HAARP teknolojisinin uygulanması demek, Dünyanın enerji alanlarıyla oynamak ve insan beynini kontrol altına alabilmek, demek olacaktır. Bu teknolojinin uygulanması; insanın ruh sağlığını bozarak düzensiz davranışlara, kan kimyasının olumsuz etkilenmesine, metabolik değişimlere, sinir sisteminin bozulmasına yol açabilir ve zihinsel fonksiyonları etkileyerek insanları şaşkın hale getirebilir.
2. Eko sisteme zarar verebilir, hayvanları göç ettirebilir.
3. ABD ordu komünikasyon sistemi çalışmaya devam ederken diğer tüm komünikasyon sistemlerini tümüyle işlemez hale getirebilir.
4. ABD denizaltılarının olağanüstü alçak frekans kullanabilmesini sağlar.
Bizim için oldukça ilginç olan şey ise, HAARP projesi karşıtı pek çok insanın kaybedildiğidir; ABD’nin bu insanların iddialarına yanıt vermemesi ve “böyle bir şey yok” diyerek korkunç iddiaları çürütmemesine rağmen, yok edici güç CIA’in yargısız insafları sonucu ortadan kaldırılması ve susturulmasıdır.
HAARP teknolojisine göre büyük ölçekli depremler küçüğe, küçül ölçekli depremler de büyük depremlere yol açtırılabiliyordu. Bu konuda Ruslar’ın da deneyleri olmasına rağmen ABD diğer tüm kazanımlarda olduğu gibi, bunda da tek olmayı başarmıştı. Bilindiği gibi, Tek ve sorgulanmaz olan da ABD’dir.ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler ve tersi yol ile de küçük depremleri, büyük bir deprem haline getirmeyi başarmış bir teknolojiye sahiptir. Tıpkı Van gölünün altında yer alan volkanik hareketleri izlediği gibi, buradaki katmanlar arası değişimleri görebiliyor ve küçük kırılmaları devasa kırıklara dönüştürerek büyük bir deprem yaratabiliyor. Ayrıca bu tarz deprem denemeleri daha önceden büyük yıkımlara neden olan olaylar da tarih sayfalarında mevcuttur.
Buna göre yakın tarih Marmara depremi de bir HAARP teknolojisi ürünüdür. Maddeleri tek tek incelediğimizde Okyanus dalgalarını kontrol edebilir ve İklimleri değiştirebilir derken; hem Tsunami yaratabilir ve hem de yaz ayında; fırtına, kasırga, kar, tipi, kış ayında da günlerce güneşi tepemizden eksik etmeyebilir, demektir.
Bu deneme dünyanın hemen hemen her bölgesinde yapıldığı gibi, bir bölümü (deprem bölgesi olmayan) Kafkaslarda ve Avusturalya’nın çıplak ve seyrek nüfuslu bölgelerinde, açıktan yapılmıştır. Denemeler sonuç verince ABD bu deneyleri birebir deprem bölgelerinde yapmıştır. Buna göre; Kafkasların deprem bölgesi, Okyanus tabanı ve Güney Amerika’da Antlar’da tektonik uyarılar vermek suretiyle “endüktif deprem yaratma” aşamasını da geride bırakarak başarmıştır.
Bütün bunları hangi güç yapar? ABD!
Tek ve sorgulanmaz olan da ABD olduğuna göre,
Şimdi soruyorum; bütün bunları yapabilen bir güç, kendi çıkarları için Van depremini neden yapmasın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder