16 Ekim 2012 Salı

UÇAKLA NÜFUS KONTROLÜ


Alzheimer'a neden olan, toprağı ve ağaçları kurutan alüminyum, nano-parçacıklar, genetik mühendisliği ürünü patojenler, aşısı üretilmiş virüsler... Üstünüzden geçen uçağa dikkat edin...

Uçaklarla TOKSİK oranlarda alüminyum spreyleme ve alüminyuma dayanıklı GDO tohum.

1990 yılından beri havadan ilaçlanıyoruz

ABD, Avrupa ve Yeni Zelanda'da bu jet spreylemesinin yoğun olarak yapıldığı bölgelerdeki kar, yağmur, toprak ve su analizlerinden elde edilen sonuçlarda yüksek oranlarda ağır metallere, diğer bazı parçacıklara ve toksik patojenlere rastlandığı bulgulanmış. Bu toksik ağır metallerin bazıları ve en önemlileri Alüminyum, Baryum, Strontiuum, Etilen Dibromid. Ayrıca Körfez Savaşı’ndan evlerine dönen ABD askerlerinin yüzde 45’inde görülen Mycoplasma Fermentes Incognitus gibi genetik mühendisliği ürünü patojenler ve bilinmeyen nano-parçacıklar da bulgular arasında. Araştırmacılar spreylerde morgellon patojeni bulduklarını da belirtiyorlar.

Sanayi olmayan bölgede ölümcül miktarda alüminyum

ABD’de yüzlerce kilometre çapında, hiçbir endüstrinin olmadığı ancak uçak spreylemesinin yoğun olarak yapıldığı Shasta Dağı’nın yüksek bölgelerinde ABD Tarım Bakanlığı (USDA) biyologlarından Francis Mangelis’in yaptığı araştırmada alınan numunelerde 61100 gu/l Alüminyum, 83 ug/l Baryum ve 383 ugl/Strontiyum’a rastlanmış. Buradaki Alüminyum normalin 60.000 kat fazlası. Biyolog Mangelis’e göre bu bölgede toprağın pH’ı da 10 ila 12 kat artmış. Mangelis’e göre bu toprakta tarım yapılması mümkün değil. Mangelis aynı bölgede benzer bulgular elde eden 30’a yakın araştırma olduğunu söylüyor. Bu araştırmalarda alınan numunelerde de yine normalin 30.000 ila 50.000 katı oranında alüminyuma rastlanmış. Buradaki Alüminyum hiçbir sanayinin olmadığı bir bölge için öldürücü derecede yüksek bir oran. Yine ABD’nin Phoenix eyaletinde yapılan bir araştırmada havada normalden 39.000 kat fazla Alüminyuma ve 17.000 kat fazla Baryuma rastlanmış. Yeni Zelanda’da yağmur sularında yapılan ölçümlerde kana karıştıktan sonra beyne kadar ulaşıp Alzheimer hastalığına neden olabilecek nano-alüminyum parçacıklara ve bağışıklık sistemini baskılayıcı Baryuma rastlanmış. Yine konuyla ilgili araştırma yapan gazeteci Will Thomas’ın raporuna göre spreylenen bölgelerde yapılan yağmur analizlerinde yeni türetilmiş kimyasallar ve alüminyuma rastlanmış.

Yani jeomühendislerin eskiden inkar ettiği atmosferin spreylenmesi konusu artık açıkça dillendirilmeye başlandı. Environmental Materials Reference Başkanı Alvia Gaskill’e göre aslında stratosfere Sülfür ya da Alüminyum salınması suretiyle güneş ışınlarının yansıtılması ve küresel ısınmanın önüne geçilmesi fikri yeni bir fikir değil.  Yüce bir amaç için insanları öldürmek...

AAAS’ye göre stratosferin spreylenmesinin küresel ısınmaya, kuraklığa ve ozon tabakasına faydası olacak. Ancak aerosol spreyi araştırmacılarına göre bu spreyler arı kolonilerinin toplu ölümünden, son zamanlarda görülen toplu kuş ve balık ölümlerinden ve bazı hayvan türlerinin yok olmasından sorumlu.

What in the World Are They Spraying filminin yapımcısı Edwin Griffin’e göre atmosfer insanlığın isteği dışında ve hiçbir ön araştırma yapılmadan 1990 yılından beri NATO’ya üye ülkelerin askeri ya da sivil uçakları tarafından spreyleniyor. Bu spreylerde Sülfat değil ama daha çok Alüminyum kullanılıyor. (Türkiye’de de 24 NATO Üssünün olduğunu unutmamak gerekir).

Alüminyum gibi toksik olduğu bilinen tonlarca kimyasal (şu ana kadar 200 milyon ton salındığı tahmin ediliyor) maddenin her gün spreyleme yöntemiyle atmosferimize, suya, toprağa karıştırılmasının arkasında nasıl bir mantık olabilir? ASSC toplantısına katılan jeomühendislere göre alüminyum küresel ısınmayı geri çevirmek için kullanılabilecek Sülfata göre daha ucuz ve daha etkili bir madde. Ancak Dr. Jammy L. Born’a göre alüminyum doğada çözülmesi onlarca yıl süren kanserojen bir madde. Yine Dr. James Rot’a göre alüminyum organizmada biriken toksik bir madde. Son araştırmalar ABD’de Alzheimer hastalığının son derece yüksek oranlarda arttığını gösteriyor. İşin ilginç yanı, Alzheimer hastalığında etken olan maddelerden birinin Alüminyum olması. Alüminyumun toksik oranlarda özellikle üst solunum yolları hastalıklarına neden olabileceği belirtiliyor. Astım, bronşit, pnömoni ya da nezle benzeri hastalıklar da alüminyum kaynaklı artabiliyor. ABD’de sigara kullanımı azalmasına rağmen solunum yolları hastalıkları 8. sıradan 4. sıraya yükselmiş ve spreyleme nedeniyle 5 yıl içinde 3. sıraya yükselebileceği vurgulanıyor. spreylerde tespit edilen Baryum toksik oranlarda insan bağışıklık sistemini çökertiyor.


Bir kimyasal spreyleme yapılırken çekilen video kaydı:
http://www.youtube.com/watch?v=bSSWnXQsgOU 

Kaynaklar:
www.stopgeoengineering.org
http://chemtrails.foroactivo.com
www.geoengineeringwatch.org
www.aircrap.org
http://chemtrail.wordpress.com
http://www.2012.com.au/HAARP.html
www.weatherwars.info




Alüminyuma dirençli gen ile GDO tohum


Peki tam bu gelişmeler olurken Alüminyuma dayanıklı gen için ABD Patent Enstitüsü’ne başvurulmus olmasını nasıl açıklayacağız? Tesadüf mü? 1 Eylül 2009’da alınan patentin adı Alüminyum Resistant Gene (Alüminyuma Dirençli Gen) ve Patent Numarası: 7582809. NY Ithaca’da Cornell Üniversitesi’nde geliştirilen patent ABD Tarım Bakanlığı ile Brezilya Tarım Araştırmaları Kuruluşu’na verilmiş.

Zamanla aşırı alüminyum konsantrasyonu nedeniyle organik tarım yapmayı bırakın, tohumun bile filizlenmeyeceği topraklarda pek yakın bir zamanda Monsanto ya da bir diğer GDO şirketi hemen imdadımıza mı yetişecek yoksa? Bunu zaman gösterecek.

Neden?

Spreylemenin nedenleriyle ilgili tahminlerde bulunmak için belki erken ama şu an için spreyleme ya da stratosfer aerosol jeomühendisliğinin nedeni olarak ileri sürülen teorilerin birkaçı şöyle:

• Baryum ile de denendiği söylenen HAARP adlı bir diğer jeomühendislik teknolojisinin bir parçası olarak
• “Yemek yemek ve boşaltmak dışında bir işe yaramayan” gereksiz kitlenin (yani bizlerin) nüfusunun azaltılması için
• Laboratuarda oluşturulmuş bazı patojenleri salmak ve çözüm olarak ilaç ya da aşı satmak için (Hegel diyalektigi = Problemi yarat, tepki gelsin, sonra çözümü sun).
• Spreylenen maddelere dayanıklı GDO’lu tohumları patentleyerek dünya gıda tedariğini tam kontrol altına almak için
• Kimilerine göre bu Pentagon ve büyük ilaç şirketlerinin ortak bir projesi.
• Elektromanyetik deneyler
• Hepsi

Zamanla sanırım tüm bunlar bir açıklığa kavuşacak. Ancak eski FBI görevlisi Ted Gunderson’a göre Toksik Spreylemenin varlığı konusunda hiçbir şüphe yok. Bu bir gerçek. Nedeni ne olursa olsun bir soykırım ve cinayet işlenmekte. Ve buna bir an önce son verilmeli.




SAĞLIKTA BÜYÜK OYUN


Küresel elit, doğum kontrolü ve nüfusun azaltılması için dünya çaplı bir operasyon başlattı

Bu amaçlarını, aşılar ve genetiği değiştirilmiş temel besin maddeleriyle gerçekleştirmeyi planlıyorlar.

21. yy küresel elitlerin yok etme teknikleri oldukça gelişmiş. 

GAVI ALLIANCE(KÜRESEL AŞI VE AŞILAMA BİRLİĞİ)

GAVI Alliance, 2000 yılında Gates Vakfı'nın yardımıyla kurulmuştur ve amacı, üçüncü dünyanın hepsini aşılamaktır. GAVI organizasyonunun üyeleri; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ulusal hükümetleri, Bill ve Melinda Gates'in, Çocukların Aşı Programı, Uluslararası İlaç Fabrikaları Birliği(IFPMA), Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü(WHO), UNICEF. 2000 Aralığında, Sr. William H. Gates, şunları söylüyor:

''Rockefeller Vakfı'ndan aldığımız ilhamla vakfımız, bir GAVI enstrümanı olan Çocuk Aşıları Global Bütçesine 750 milyon dolarlık katkıyı taahhüt ederek GAVI'yi başlatmıştır.''

Gates aynı zamanda Rockefeller ailesini de sürekli övmekten geri durmuyor:

''Öyle görünüyor ki döndüğümüz her köşede, Rockefeller ailesini görüyoruz. Hatta bazı durumlarda onların çok ama çok uzun zamandır zaten orada olduğunu fark ediyoruz.''

Rockefeller Vakfı'nın bağışladığı parayla, Dünya Sağlık Örgütü'nün geliştirmiş olduğu kısırlık aşılarını kanıtlayan dağ gibi dokümanı düşünecek olursak, milyonlarca insana aşı sağlayan GAVI gibi küresel bir mekanizmanın varlığı, en hafif ifadesiyle endişe vericidir. Bill Gates'in yakın bir konferans sunumundaki şu sözleri çok ilginç:

''Dünya'da 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu %10-15 azaltabiliriz.''

KISIRLIK AŞILARI

Jurriaan Maessen'in rapor ettiğine göre, GAVI'nin ortaklarından olan; Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Popülasyon Bütçesi, Dünya Bankası'yla 1970'lerde ''Üreme Düzenlemesi Aşıları İşbirliği'' adı altında bir araya geldiler. Buna göre; bu işbirliği grubu, birçok araştırmalar yaparak kısırlık aşısı üretimini koordine etmektedir. Bu grup, sperm ve yumurta engelleyici aşılar üzerinde çalışmakta ve bir anti-hCG aşısı üretmekte başarılı olmuştur. 1989'da Yeni Delhi'deki Ulusal İmnoloji Enstitüsü'nde HCG'nin taşıyıcılar yoluyla insana nasıl aktarılabileceği konusunda araştırmalar yapmıştır. Konuyla ilgili Oxford Üniversitesi yayınları 1990'da bir makale çıkartmış ve Rockefeller Derneği, çalışmayı finanse edenler listesinde yer almıştır.

Tetanoz aşısıyla hCG'nin insana taşınması sonucu, kadınlar kısırlaştırılmakta ve hamile kadınların çocuğunu düşürmesi sağlanmaktadır. Kısırlık aşılarının başarıyla gerçekleştirilmesinden sonra, hCG aşıları birçok üçüncü dünya ülkesinde kullanılmıştır. BBC'de yayınlanan insan laboratuvarı belgeselinde, Filipinli kadınların aşı sonucunda nasıl kısırlaştığı anlatılmıştır. BBC'deki programdan bazı alıntılar:

Mary Pilar Verzosa: Kadınlar tetanoz aşılarının üzerimizde neden farklı etkileri olduğunu soruyordu. Aşıdan sonra adet döngülerimiz tamamen bozuldu. Bazılarımızın kanamaları ve düşükleri oldu, erken dönemde bebeklerini kaybettiler. Semptomlar, aşıdan hemen sonraki gün ya da hafta içerisinde başladı. 3-4 aylık hamile olanların düşükleri gerçekten tehlikeliydi.

Tayland'daki yerel bir topluluğun ifadesine göre, çocuklarına kimlik kartı alabilmek için, hamile kadınlara tetanoz aşısı zorla yaptırılıyor. 3. Dünya'nın kırsal kesimlerinin korkuları, kısırlık aşısı araştırmalarını görmezden gelen medyanın, efsane ya da dedikodu şeklinde lanse etmesi sonucu önemsenmiyor. Aşıların güvenli olduğunu iddia eden kuruluşlar, aynı zamanda nüfus azaltma çalışmaları yapan kuruluşlardır. UNICEF'den Etiyopyadaki güney uluslarının sağlığıyla ilgilenen bir yetkili Tersit Assefa diyor ki:

''Ortalarda aşıların kadınları kısırlaştıracağına dair dolanan saçma-sapan dedikodular var. Ama burada köyün yaşlıları, kadınları aşı olmaları için cesaretlendirmek için çalışıyor. İğne aşı yapmanın en bilindik yolu olsa da, Rockefeller derneğinin finansal destekleri sonucu yeni teknolojilerde geliştirildi. Ağız yoluyla alınabilen aşılar, sosyo-kültürel olarak daha kabul edilebilir bir alternatif olarak gözükmektedir. Diğer bir deyişle, aşıyı sıradan bir muz yiyerek almak, koluna bir iğne vurdurmaktan çok daha az dirençle karşılaşır.''

Bilimsel bir derginin, yenilebilir aşılarla ilgili ifadesi şöyle:

''Yenilebilir aşılar, edinmesi kolay, fiyatı uygun, saklaması kolay, bozulmayan ve sosyo-kültürel olarak özellikle fakir ülkeler tarafından kolaylıkla kabul edilebilen aşılardır. Başta sadece hastalıkların engellenmesi için geliştirilmiş olan bu aşılar, aynı zamanda bağışıklık sistemi hastalıklarının engellenmesi, doğum kontrolü ve benzeri amaçlar için de kullanım alanı bulmuştur.''

İnsanlığa karşı savaş, global elit tarafından sürdürülmektedir. Bu operasyon, dünya çapındadır ve eğer hayatlarımızı gelecekte olacakların korkusuna göre şekillendirirsek, bu bizim yenilmemize sebep olur.

Kaynak: Daniel Taylor, ''Vaccinate The World: Gates, Rockefeller Seek Global Population Reduction''


14 Ekim 2012 Pazar

KOLA


- Cola , doğum kontrol ilacı olarak üretilmişti. 9 yıl eczanelerde satıldı. Başarısı görülünce, içecek haline getirilip, seri üretime geçildi.

- 1942 lerde Meksika’da ilk kez üretilen hibrit tohumların ilk ekimleri, Türkiye, Hindistan ve Pakistan’da yapıldı (1943). (O dönemlerde batı kökenli ‘ herşey’ çok rağbet gördüğü için bu uygulama bizde kolaylıkla yapılmıştı… )

- David Rockfeller 1952 de ( 18 yaşında) Dünya Nüfus Konseyini kurdu. 

Amaçları : Dünya nüfusunu azaltmaktı (doğum kontrol ilacı üretimi, nüfus planlaması projeleri uygulamaları).
O dönemde, 2000 li yıllarda dünya nüfusunun 70 milyarı aşacağı söylemiyle pek çok ülkeyi kandırmayı başardılar.

Not : Rockfeller vakfı 1980 lerde Türkiye ye aşı bağışında bulundu 

Bu aşıların aynı zamanda KISIRLIK yapıcı etken maddeler içerdiğine dair bazı şüpheler var .

ABD deki THE GEORGIA GUIDESTONE adı verilen ve 1979 kimin tarafından dikildiği bilinmeyen (!) devasa kayaların üzerinde şu not yeralıyor :

" Dünya nüfusunu 500 milyonun altında tut ! "

- GDO lu gıdada, sadece hayvan genleri değil , insan genlerini de kullandılar.

- Gıda ve ilaç sektörlerinin kontrolüyle, hem nüfus azaltılması hem de düşünemeyen uyuşuk beyinli ,korkak, cesaretsiz, zaaflarının esiri insan kitlesi oluşturma konusunda bir taşla çok kuş vuruyorlar…

-Bugün Türk halkının ¼ ü kısırdır.