31 Mayıs 2012 Perşembe

Bilimin Gerçek Sahiplerini Biliyor musunuz?


İbn Firnas’ın (Ö–808) Wright kardeşlerden 1023 sene önce uçağı yapıp uçmayı gerçekleştirdiğini.
Cabir bin Hayyan (721–805)’ın John Dalton, Otto Hahn, Enrich Fermi ve Albert Einstein’dan 1000 sene önce Atom üzerinde çalışmalar 
yaparak ilk defa atomu tarif edip atom bombasının şiddetinden bahsettiğini.


İbnün Nefis (?-1288) ilk defa kan dolaşımını bulmasına rağmen bunun 16. yy.da Michael Servitüs ve W. Hervey’e mâledildiğini.


Sabit Bin Kurra (835-902)’nın Anesteziyi ilk defa bulduğunu, Ali bin İsa (Xl.yy.)’nın ise ilk defa onu göz ameliyatlarında uyguladığını. Göz hakkında ilk defa müstakil bir eser hazırladığını, fakat bunun 1850 yılında Junkey’in buluşu gibi takdim edildiğini.


Kâşânî (?-1436)’nin binomal denklemleri kurup ilk defa çözmesine rağmen bunun kendisinden yıllarca sonra gelen Newton’a mâledildiğini.


Batlamyus felsefe ve Astronomi görüşünü çürütüp modern astronominin temel kanunlarını ortaya atan Zerkali (1029 – 1087) ve Bitruci (ÖI.1217) olmasına rağmen bunun Kopernik (1473-1543) ve Kepler’e mâledilerek astronominin babaları unvanının verildiğini.


Gök cisimlerinin elips yörüngede hareket ettiğine dair fikrin el-Birûnî’nin (973-1051) fikri olmasına rağmen Kepler’e mâledildiğini, Kopernik’in güneş teorisinin ise İbn-i Satir (1304-1376)’dan tıpatıp kopya edildiğini.
Paleontoloji (Fosil ilmi) ve sedimentolojiyi (Tortul ilmi) tecrübî olarak ele alıp eser veren İbn-i Sina olmasına rağmen Albert’e (Büyük) Albert unvanını kazandırdığını.


Akşemseddin (1389–1459)’nın mikrobu Pastör’den 400 sene önce keşfettiğini.


İbn-i Yunus (?,1009), saat kadranının kâşifi olmasına rağmen Galile’nin kâşif gösterildiğini, Newton’dan 700 sene önce fizik ve Astronomide oldukça önemli olan sarkacı da keşfettiğini.


Verem mikrobunu buldu diyerek kendisine Nobel tıp armağanı verilen R. Koçh’tan 150 sene önce verem mikrobunun Kambur Vesim (?-1761) tarafından bulunduğunu.


İzafiyet teorisinin El-Kindi (796–866) tarafından ilk defa ortaya atıldığını, Einstein’in ise onu birkaç matematik formülle örterek sahiplendiğini.


Hava basıncını keşfedenin Farabî (870–950) olmasına rağmen Toriçelli olduğuna herkesin inandırıldığını.
Subap, otomatik silindir, otomatik çeşme ve sürahilerin Cezerî (1136–1206) tarafından ilk olarak yapıldığını, aynı âlimin teorik olarak bilgisayar mantığını ortaya atarak onun mucidi olmasına rağmen günümüzde Charles Babage’ye mâledildiğini. Aynı âlimin sibernetiğin de kurucusu olduğunu.


Günümüzde Genel Jeolojik derslerinde üniversitelerde okutulan izosti teorisinin Kazvînî (1203-1283) tarafından ilk olarak ortaya atılmasına rağmen teorinin 1950′ler de Airy ve Pratt’i meşhur ettiğini. Aynı âlimin volkanoloji biliminin de kurucusu olduğunu jeotermal alanlarla ve manyetik kuzeyin değişmesi ile ilgili ilk bilgilerin sahibi olduğunu.


Yerçekimini, dünyanın hem kendi ekseni, hem de güneş etrafında döndüğünü dünyanın yuvarlaklığını delillerle tesbit edip dünyanın dönüş hızını hesaplayanın Bîrûnî (973-1051) olduğunu, bu konularda Muhyiddin Arabî (1164-1240), Ebül Heysem (965-1039) gibi bilginlerin de eserleri bulunmasına rağmen Newton ve Galile (1564-1642)’nin bunları sahiplendiğini.


Kaya ve fosil magnetizması veya paleomanyetizma’yı ilk defa keşfeden Birûnî olmasına rağmen 9 asır sonra 1940larda Konigsberger, E.O Theiller, T. Nogata’nın bu fikirlerin sahibi olarak gösterildiğini. Ayrıca Birunî Orojenez (dağ oluşması) ve paleocoğrafyaya ait ilk yorumları yapan ve saha jeolojisi raporu hazırlayan ilk alim olduğunu.


Bütün tabiat hadiselerini enerjiyle açıklayan felsefe doktrini olan Enerjitizm fikrinin bilindiği gibi Wilhem Ostvald (1553-1632)’a değil Davud-ül Kayseri’ye ait olduğunu.
Atomun parçalanabileceği fikrinin ilk defa Mevlânâ ve Pir Ali Nevi tarafından ortaya atıldığını.
Jeodezinin kurucusunun Birûnî olduğunu.


İlk rasathane ve Astronomi merkezinin Hace Nasuhddin Tûsi (1201-1274) tarafından kurulduğunu.
Sublimasyon, (katı halden buhar haline geçme) kalsinasyon, (ısı yardımı ile parçalanma) eritme fırınları yanında sayısız deney tüplerinin Cabir b. Hayyan tarafından ilk defa yapıldığını.


Harizmî’nin (780-850) sıfır, kök ve karekök kullanıp Cebirîn temelini atarak Algoritmanın sahibi olduğunu. Lineer ve Kuadratik sistemleri kurarak çözümlerini ortaya koyduğunu.


Maden arama usullerinden biri olan marfoloji ve bitkilerden faydalanarak ne çeşit bitkilerin hangi madenlere işaret ettiğini ilk defa ortaya atanın İbn-i Kuteybe (829–889) olduğunu.


Psikofizyolojinin kurucusunun Kindî olduğunu pozitif rasyonel sayıların El-Kerhî (1019-1029) tarafından keşfedildiğini.


Harizmi’nin Cebir ve Geometriyi ilk defa Astronomiye uygulayarak yeni Astronomi tabloları hazırladığını, Fenarî’nin Usturlabı icad ettiğini. Rasathanenin kurucusu ve mucidinin ise Uluğ Bey (1394–1449) olduğunu.
Battani (858-929)’nin Trigonometrinin kurucusu olduğunu, yaklaşık bin sene önce sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjant tariflerini ilk defa ortaya atıp yılı 365 gün 5 saat 46 dakika 22 saniye olarak hesapladığını.


Ebu Ma’şer (785-886)’in gel-git (Med-cezir) hadiselerini ilk defa tesbit ederek kaleme alan bilgin olduğunu.
Ali bin Abbas’ın (?-994) 1000 sene önce kılcal damarları keşfederek ilk kanser ameliyatı yaptığını (42), Ammar bin Ali’nin Xl.yy.da katarakt ameliyatını gerçekleştirdiğini.


Ayın hareketlerindeki intizamsızlığı ilk defa tesbit edip sekant ve kosekantı matematiğe kazandıran bilginin Ebül Vefa (940–990) olduğunu (44) sonradan bunun Kopernik’e verildiğini.
Lamberî yamuğunun Lambert’e ait olmayıp Ebül Heysem tarafından teşkil edildiğini, integralın Hocendî tarafından bulunmasına rağmen Fransız Fermat’a mâledildiğini.


Pi sayısının gerçek değerinin, ilk defa El-Kaşenî (?-1436) tarafından hesaplandığını ve kesin sonucu olmayan problemlerin yaklaşık çözümünü ve mükerrer logaritmayı (İterative Algorizm) icad edip hesaplamasını yapıp kullanan ilk âlim olduğunu.


İlk kağıt fabrikasının Abbasi vezirlerinden İbni Fazıl (739-805) tarafından kurulduğunu.
Kübik denklemlerin Ömer Hayyan (?-1123) tarafından kuadratik denklemlere indirgendiğini. F. Wopeke’nin bunun üzerine “cebiri geometriye geometriyi cebire uygulama şerefi müslümanlara aittir” dediğini.
Ebül-Leys: (IX. yy.)’in parabol ve hiperbolü birleştirerek dokuz kenarlı poligonu ilk icad eden bilgin olduğunu Kinematik (x2+a=y2) metodunun ise Ibnül Hüseyin (X. yy.) tarafından bulunduğunu.
Pusulanın ilk defa Kabacaki (13. yy.) tarafından yapıldığını.


Depremlere ait ilk kitabın Dimışkînin (?-1176) “Kitabüz-Zelazil” olduğunu, Daha sonra ise XV. yy.da Celaleddin Suyuti’nin “Zel-zelename” olarak bilinen “keşfüzzelzel an vasfil zelzele” kitabından başka sismoloji ile ilgili eserin olmadığını.


Kimyada Kantitaf metodun Ebülkasım el-Kaşî (?-1436) tarafından bulunduğunu, Günümüzde ise altında Bianck ve Lovasier’in imzalarının olduğunu.
Biliyor muydunuz?

(Jeo. Müh. Nevzat Bayhan)


5 Mayıs 2012 Cumartesi

OSMANLIYI NAMUSSUZLAŞTIRMA VE ZAYIFLATMA PROJESİ : ittihat ve terrakki icraatları


1908 de darbeyle Abdülhamit Han ı tahttan indiren İTTİHAT VE TERRAKİ adlı masonik parti il iş olarak 1911 de Fİlistin topraklarının yabancılara ( israil devletini kuracak olan siyonist efendilerine ) satışa izin vermişti .


**2. önemli gayeleri savaşlarda başarı elden MÜslüman OSmanlı ordusunun --savaşlarda KIRDIRILARAK zayıflatılması ( böylece İSrail devletine müdahale edemeeycek kadar zayıflatılması çalışması için harekete geçildi ( 1. dünya savaşa Almanya şakşakçısı olmamız ...


SArıkamış da saçma kararlarla yüzbinlerce askerimizin donmasına sebep olacak kararlar alınması ...)



***3. önemli gaye ise elbette OSmanlı ahlakını ve sağlığını çökertecek yapıların ortaya çıkartılmasıydı ...





türk kadınlarının vesika ile fahişe olarak çalıştırılmaya başlanmaları.






Sigara ve tütün mamüllerinin özendirilmesi ....
----
Genelevi tarihçesi :
----------------------------
1915 yılında ı. Dünya Savaşı devam ederken ilk genelev açıldı.


-Müslüman Türk kadınlarını genelevlerde fuhuş yapmaya zorladılar.


-Özellikle yabancılardın seks ihtiyaçlarını karşılamak üzere açılan genelevlerin çoğunluğu Beyoğlu ve Karaköy semtlerinde idi.


Osmanlı'nın ekonomik çöküşü beraberinde fakirlik, cahillik ve sosyal sarsıntıları getirdi.Türk kadınlarının çalıştırıldığı ilk gayrıresmi Genelev 1915 yılında açıldı.Fosforlu Cevriye sözleri fahişe Türk Kadınları için kullanıldı.


YASAL STATÜYLE genelevlerinin tanınması ise Cumhuriyet döneminde olmuştur .


1961 yılında bu işe bir yasal özellik kazandırılmıştır ! (darbe +genelev aynen 1908 deki darbe+ genelev bağıntısı burada da mevcut )




TÜRK KADINLARINI "FAHİŞELİĞE" ÖZENDİRDİLER !
---------------------------------------------------------------
Polis karakollarında, mahallelerde, çarşıda pazarda... hele hele lüküs otellerde onları tanımayan olmazdı!... Adet olmuştu: 


"Fosforlu Cevriye" olarak şöhret bulmuşlardı...


"Ateşim var külüm yok.Dumanım var gülüm yok" 


diye başlayan türküler onlar için söylenmişti...


Kısacası, mahalleden mahalleye kovulan... Mazallah köy yerinde "icrayı faaliyet'te bulunurlarsa "şer-i şerife" göre halkın huzurunda taşlanarak öldürülen... kendilerine türlü türlü isimler verilen... Bir kısmının "sürtük"... genelde "orospu" olarak görüldüğü erbabına malum olanlarca "fosforlu cevriye" idiler...


Fosforlu'lara 1915 yılında serbest çalışma izni verildi. İsteyenlere "vesikası verilerek" umumhanelere gönderildi... 


"Ahlak zabıtlarının kurulması, Şişli, Haseki ve Beyoğlu'nda "Zührevi hastalıklar hastahanelerinin açılması da aynı yıla rastlar...


Hele hele Osmanlı Devletinin tamamen parçalanma içine girdiği, 1919- 1922 mütareke ve işgal yıllarında İstanbul'da fuhuş olayları tarihte görülmemiş seviyeye ulaştı. İstanbul Polis mektebi müdürü Mustafa Galip Beyin verdiği resmi bilgilere göre (1) mütareke yılarında "


Fahişe" veya fosforlu cevriye sanatını icra eden ve resmi kayıtlara geçenlerin sayıları 2125'dir. 


Vesikalık çalışanlar ise 979'u bulmaktadır.


Aynı mesleği zaman zaman icra edenlerin sayıları 1000'in üzerindedir.


Toparlarsak "Mütareke yılları İstanbul’unda" 4500- 5000 civarında" geçimini “fahuşla kazanan" kadın vardır... "


Ne acıdır ki, Paris Müdürünü kayıtlarında resmen fuhuş yapanların 


774'e Müslüman 
691'i Rum... 


194'ü Ermeni... 
124'ü.. Yahudi... 
ve 171'i Rus asıllı kadınlardır... 


Bunları sayıları fazla olmasa da Yunan, Avusturyalı, Roman ve İtalyanlar izler... 


Filozofca bir düşünceye göre "Bir toplumda namusuz kadınların sayıları dağ gibi kabarmışsa orada onları o yola sevk eden namussuz erkeklerin çoğaldığını kabul etmek gerekir."(




2)...Mütareke yılları İstanbul'unda "kadınlara fuhuş yaptırılan" Genelev sayısı 175'i bulmaktadır.


Çoğunluğu, Galata, Beyoğlu gibi Levantenlerin, Frenklerin bulunduğu mahalledir.


Türk ve Müslüman fahişeler, Üsküdar, Kadıköy tarafındaki "genel ev, perişan ve otellerde "icrayı faaliyet içindedirler....


Genelev sahibi olanların 79'u Rum, 
45'i Yahudi, 35'i Ermeni, 
12'si Türk, 
2 zenci, 
1’i Mısır'ı, 
1'ide Macardır..


Aynı genelevlerde vesikalı olarak çalışan kadınların milliyeti ise 


386'sı Rum, 
125'i Musevi, 
91'e Ermeni, 
64'ü Türk, 
64'ü Ruslar ondan Alman, İtalyan, Roman, Bulgar, Fransız, Leh Asıllılar izler (3)...


Fahişelerin ücretleri de bellidir. "vizitesi 15 kuruştan 5 liraya kadar...15 kuruşluklar Beyoğlu, Yüksek kaldırımda bulunanlardır... Lüks tarife vizite yapıp 5lira ve daha fazla alırlar ise Şişli'de özel evlerde çalışır...


İşgal yılları İstanbul'u... Bir yanda 331, 332, 333 yılları vurguları ile zengin olanlar... 


diğer yandan açlık, kıtlık sefalet içinde yaşayanlar... Fahişeliğin alemi bir sanat haline gelmesini hepsinden de acısı Türk ve Müslüman kadınların "fosforlu cevriye" adı altında bu yola özendirilmesinin acı gerçekleri yaşandı.